Dünya onu o meşhur dirsekten tuz dökme hareketi ile tanıdı, sosyal medyanın gündemi haline getirecek kadar çok sevdi ve ona “salt bae” lakabını verip bir fenomen haline getirdi. Biz ise Nusr-Et restoran zincirinin arkasındaki adam Nusret Gökçe’yi tüm bunlardan çok önce tanıyorduk. Erzurum doğumlu etlere fısıldayan adam biz kendimizi bildik bileli Türk et dünyasının bir parçası. En lezzetli, en özgün ve en aranan etleri hazırlayabilmek ve tabiri caizse etin “hakkını verebilmek” için Nusret, başta Amerika, Japonya ve Arjantin olmak üzere pek çok ülkeyi ziyaret ederek kasaplığın ve etin farklı kültürlerde nasıl yapıldığını birebir gözlemledi. Bu birikimi kişisel vizyonu ve doğuştan gelen yeteneği ile harmanlayan Nusret, şimdilerde 600’e yakın elemanı ile birlikte Türkiye’nin en ünlü steakhouse zincirini işletiyor. Kendi deyimiyle “elinde satırla doğan” ve hayatının her adımında kendi kendini yetiştiren Nusret, üstün kabiliyeti ve yadsınamaz karizması ile hem gerçek bir fenomen, hem de ülkemiz için bir gurur kaynağı haline geldi desek yanılmış olmayız.Dünyanın merak ettiği soru: Nusret kimdir?
Kabul edelim ki hepimiz Nusret Gökçe’nin hikayesini merak ediyoruz. Nusret Gökçe’nin başarı hikayesi gerçekten de fazlasıyla etkileyici ve ilham verici. 1983 yılında Erzurum’da maden işçisi bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen ve maddi sıkıntılardan dolayı okulu bırakmak zorunda kalan Nusret, genç yaşta iş hayatına atıldı ve kasap olarak çalışmaya başladı. Kendisi için her daim bir tutku olan kasap işine mesleğinin ilk yıllarında, Bostancı Kasaplar Çarşısı’nda başladı ve uzun bir süre çalışarak işin mutfağını adeta yalayıp yuttu diyebiliriz. Kasap çarşısındaki yoğun iş temposu ve müşteri sirkülasyonu nedeni ile Nusret’in etleri hızlı ve çevik bir biçimde kesmesi ve satışa hazır hale getirmesi gerekiyordu; dolayısıyla burada çalıştığı süre boyunca çıraklığın faydasını çokça gördü.
Nusr-Et’in an itibariyle Etiler, Nişantaşı, Bebek, Bodrum, Marmaris ve Ankara olmak üzere Türkiye’de toplamda 6 şubesi bulunmakta. İlk yurt dışı şubesini ise geçtiğimiz yıl Dubai’de açan Nusret, kısa süre Abu Dhabi’de de misafirlerini ağırlamaya başladı. Çok yakında New York ve Londra’da da restoran açmayı planlıyor. Doğal olarak son dönemde gelen uluslararası ününün ve popülerliğinin bu lokasyonlara olan rağbeti artıracağı kesin. Nusret, özellikle New York’ta açılacak restoranı ile gerçek bir global marka haline geleceğini düşünüyor.Nusr-Et’i Nusr-Et yapan nedir?
Nusr-Et’i özel kılan bir diğer etmen de tabii ki restoran dekorasyonu. Her ne kadar çoğu zaman etin lezzetinin gölgesinde kalsa da şubelerin sade, sakin ve modern tasarımı aslında bir kere gelende bir daha gelme arzusu uyandıran gizli formüllerden bir tanesi. Meşe masa ve sandalyeler, sıcak bir ortam oluşturan ahşap parkeler, ferah, havadar alanlar ve neo-klasik bir aydınlatma sistemi ile desteklenen iç mimari, kaliteli ve konforlu bir yemek deneyimi oluşturuyor. Restoranların bazılarında bir de pişirilmek üzere hazır et ürünlerinin satıldığı kasap bölümü var. Nusr-Et, kasap anlayışını bir sonraki seviyeye taşıyarak çiğ etleri sadece kasap bölümünde sergilemekle kalmıyor, aynı zamanda onları restoran tasarımının bir parçası haline getirerek adeta dekoratif birer unsur olarak kullanıyor. Bu görüntü, restoranın genel konsepti ile şaşırtıcı bir biçimde uyum sağlıyor ve alışılagelmişin dışında bir et restoranı ambiansı oluşmasına zemin hazırlıyor. Bu iddialı tasarım ile bir bütünlük oluşturan servisi de yabana atmamak lazım. Büyük bir özenle ve incelikle hazırlanan etlerin servisinin de en az kendisi kadar muazzam olması gerektiği ortada. Genellikle ahşap servis tahtaları üzerinde sunulan etlere kimi zaman ufak yeşillik dalları, kimi zaman renkli sebze garnitürü, kimi zaman da ağız sulandıran patates kızarması veya patates püresi eşlik ediyor. Tüm bunlar bir bütün olarak ele alındığında Nusr-Et’in “Nusr-Et” olmasına şaşırmamak gerek.
O Artık Uluslararası Bir Fenomen: Salt Bae